The Piano Teacher Filminin Gelişim Kuramları Çerçevesinde Analizi
- Zeynep Begüm Akay
- 14 May 2024
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Tem 2024
GİRİŞ
The Piano Teacher filminde yer alan ve ana karakterlerden biri olan Erika Kohut, 35-40’lı yaşlarında ve annesiyle beraber yaşayan bekar bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Hayatını bir konservatuarda piyano öğretmenliği yaparak geçiren, sosyal çevresi olmayan, kişilerarası ilişkilerde katı ve kuralcı, hayatı ve dürtüleri üzerinde aşırı kontrollü ve çevresi tarafından saygı gören bir akademisyen olarak görünüyor.
Ana karakterin annesi, 65-70’li yaşlarda olan ve eşini kaybetmiş, hayatında sadece kızı olan ve kızını her anlamda kontrol etmeye çalışan, kızının kusursuz olması ve ideal “kadın” figürünü yaşatması için yöneten, kızına karşı manipülatif ve tolerans düşüklüğüne sahip bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Erika’nın öğrencisi olan Walter ise 25’li yaşlarda, yakışıklı, bulunduğu ortamda ilgi gören ve ilgi çeken, varlıklı ve soylu bir aileden gelen, buz hokeyi oynayan, mühendislik fakültesinde okuyan, piyanoya merakı olan ve Erika’yı tanıdıktan sonra fakülteyi bırakıp konservatuara girmeye çalışan bir erkek olarak karşımıza çıkıyor.
Film boyunca Erika’nın annesi ile ilişkisinde sınırların olmadığı, annesinin otoriter ve baskın yapısı nedeniyle örüntülenmiş bir karakterin sosyal, cinsel ve duygusal isteklerinin biçimlenmesinde nasıl bir etkisi olacağı, mazoşist fetişizminin ortaya çıkışı ve Walter ile ilişkisini gözlemliyoruz.
1. ANNE – KIZ İLİŞKİSİ
Filmi ilk sahnesinden itibari yorumlayacak olursak, Erika geç saatte eve gittiği için annesi tarafından büyük bir öfke ve sorgulamayla karşılaşıyor. Bu saatte kadar nerede olduğu, ne yaptığı, ne kadar para harcadığı gibi sorular ve kontroller karşısında beklediği cevabı alamayan anne, kızına tokat atarak odasına girmesini engelliyor ve çantasını kurcalıyor. Bu karşılamanın sonunda Erika, annesinin saçına yapışarak fiziksel bir tartışamaya giriyorlar.
Filmin bu sahnesinden itibari birçok yer ve sahnede Erika’nın özel bir alanının olmadığı, annesi tarafından sürekli kontrol edildiği, kendine ait bir alan talebi olsa da (annenin odaya girmesini istememesi veya annenin Erika’yı odasında yalnız bırakmaması gibi) bunun karşılanmadığı, sadece annenin talepleri ve istekleri doğrultusunda hareket edebildiği bir habitatının olduğu gözlemleniyor.
Edilen kavgalarda annenin ağlayarak ve acı çektiğini belli edecek inlemelerde bulunarak, kızını manipüle edecek cümleler kurduğu (örneğin, ölmemi istediğini biliyorum, bu kavgadan dolayı kalp krizi geçirebilirim gibi) ve Erika’nın bu sınırlar içerisinde kalmasını, kabuktan çıkmaya her çalıştığında kendini hem mağdur hem de otorite figürü olarak yansıtarak Erika’nın pasifleşmesini ve itaat etmesini sağlıyor. Bu tartışmalar sonunda “biz kolay öfkelenen bir aileyiz, bunlar olağan şeyler” şeklinde cümleleri ile durumu normalize etmeye yönelik telkinlerinin olduğunu görüyoruz.
Erika, 35-40’lı yaşlarında bir kadın olmasına rağmen özel derse gittiği ve geç döneceği durumlarda annenin gitmiş olduğu evi defalarca arayarak Erika’ya ulaşmaya çalışması, ulaşamadığı zamanlarda öfke krizlerine girip odasını darmaduman etmesi, eşyalarını karıştırması, hatta bazı elbiselerini parçalaması mevcut. Zaten Erika’nın giyeceği kıyafetlerin rengine, hatta hangi rengi seveceğine bile karar veriyor ve “kendi kalitesini yansıtacak kıyafetler giymesi” gerektiğini vurguluyor.
Filmin en çarpıcı yerlerinden biri, Erika’nın kendi odası olmasına rağmen annesiyle beraber annesinin yatağında yatması. Aynı yatakta uyuyorlar, uyumadan önce annesi dakikalarca Erika’ya öğütlerde bulunuyor (örneğin, kimsenin piyano konusunda Erika’nın yerini almaması gerektiği, Erika’nın en iyisi olması gerektiği, hangi parçaların repertuvarında olması gerektiği vb.).
Filmde babaya dair herhangi bir bilgi olmasa da, bir sahnede Erika’nın babasının psikoza sahip olduğu ve yatırıldığı akıl hastanesinde öldüğü bilgisi geçmektedir.
1.1. Çıkarımlar
1.1.1. Bağlanma Kuramı
Bağlanma kuramına göre, bebeğin doğumdan itibaren sadece fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik talebinin olmadığı, aynı zamanda bakımvereninden güven ve koruma sağlamasına yönelik talebinin olduğu, hatta bu bağ ile sağlıklı olma ve hayatta kalma şansının arttığı öne sürülür. Ainsworth’e göre bakımveren ile kurulan ilişkinin içeriğine göre dört bağlanma stili ortaya çıkabilir.
Erika’nın annesiyle olan ilişki yapısına bakarsak, otoriter bir annenin kızının ayrışmasına izin vermeden kendi kuralları içerisinde yaşamasını zorunlu tutan, temas etmeyen, sevgi sözcüğü söylemeyen, mükemmel ve kusursuz olmasının tek çare olduğu bir dünya yaratarak, Erika’nın ihtiyaçlarını göz ardı edip sadece kendi talep ve arzularını gerçekleştirilmesi gerektiği beklentisinde bir yapı geliştirmiştir. Bu nedenle aralarında kurulan ilişkinin kaçıngan bağlanma stili olacağını gözlemleyebiliyoruz.
1.1.2. Ebeveyn Stilleri
Araştırmacılar, birçok farklı faktöre bağlı olarak (yaş, ekonomik durum, çocuk sayısı, cinsiyet, etnik köken vs.) çeşitli ebeveynlik tarzının ortaya çıkabileceğini ve sandığımızın aksine ebeveynlerin sadece davranış örüntülerini çocuğa öğretmekle kalmadığı, aynı zamanda bencil düşünceler geliştirmelerine de yol açacak şekilde öğretilerde bulunabileceğini ortaya koymuştur.
Paul Hauck’ın araştırmalarına dayanarak, ebeveynlik tarzlarını incelediği ve iki eksende değerlendirdiği (nazik olmak/olmamak – disiplinli/disiplinsiz) teorisinde Erika’nın annesinin ortaya koyduğu ebeveynlik tarzını “nazik olmayan-disiplinli” ebeveynlik stili olduğunu gözlemleyebiliriz.
Bu stilde, ebeveynlerin çok katı kurallarının olduğu, çocuğun otoriteyi sorgulamasına müsaade etmedikleri, övgünün az olduğu, çocuğun kendisinden bekleneni yerine getirmediğinde öfke duygusunun hakim olduğu bir ortam yaratıldığı bilinmektedir. Bu ebeveynlik tarzına sahip olan kişilerin çocuklarında diğer insanlardan kendini üstün görme, kaçınmacı-pasif-bağımlı davranış örüntüleri ortaya koyma ve içten içe kendini aşağılık görme durumu mevcuttur. Erika’nın yetişkinlik döneminde ortaya koyacağı ilişki örüntülerine baktığımızda, çocukluğunda bu tarz bir ebeveyn ile yetiştiği çıkarımında bulunmak mümkündür.
1.1.3. Nesne İlişkileri Kuramı
Burada hem Winnicott’ın hem de Mahler’in kuramlarından yola çıkarak, Erika’nın orta yetişkinlik döneminde annesi ile göstermiş olduğu ilişkisel yapıya dayanarak bebeklik dönemine yönelik tahminler yürütülmüştür.
Mahler, çocuğu bakımvereninden ayrı ve bağımsız gelişen bir birey olarak açıklamaya çalışmış ve ayrışma sürecine kadar çeşitli evrelerden geçtiğini, ayrışma-bireyleşme aşamasında da dört ayrı evre olduğunu ifade etmiştir. Bu evrelerden biri olan yeniden yakınlaşmada, çocuğun artık ruhsal bir doğumunun olduğu ve anneye eskisi kadar ihtiyaç duymadığını, anneyle arasına bir mesafe koyma arzusuna ihtiyaç duyduğunu ancak bu uzak kalma arzusunun ayrılık kaygısını da tetiklediğini, anneden uzaklaşma ve anneye yakın kalmada bir kararsızlık yaşadığını, anneye kavuşursa kimliğini de kaybedeceğine dair bir korku yaşadığını ifade etmiştir. Ayrıca, bu dönemde anneden onay almamanın (veya övgü almamanın) en temel kaygı sebebi olduğunu ileri sürmüştür.
Erika’nın orta yetişkinlik döneminde gösterdiği, hem anneye karşı baş kaldırma, emirlerine karşı gelme, fiziksel olarak öfkesini dışa vurarak mücadele etme davranışlarının yanında, her kavganın sonunda annesinden özür dileyerek kendini fail haline getirdiği, onu kaybetmekten korktuğu, belki de içten içe istismar edildiğini fark etse de gece yine annesinin yanında uyuduğu görülüyor. Bu örüntüden yola çıkarak, Erika’nın 16-24 aylık dönemindeki yeniden yakınlaşma evresinde bir çatışma yaşadığını ve ayrışmanın gerçekleşmediğini öne sürebiliriz. Çünkü Erika, anneyle kurduğu simbiyotik ilişkiden kurtulamamış, kendi kararlarını kendi başına verememiş, annenin bir uzantısı gibi yaşamaya devam etmiş, kendi kimliğini yitirerek annenin ona bahşettiği kimlikle yaşamaya başlamış ve onun bir uzantısı gibi hayatta kalmaya devam etmiş.
Winnicott’ın kuramına baktığımızda ise, hakiki veya sahte kendiliğin oluştuğu göreceli bağımlılık evresinde, çocuk yine anneden ayrışmaya başlayarak dışarıyı ve anne dışındaki nesneleri keşfettiği bir aşamada olduğu ve bu esnada bakımveren tarafından kucaklayıcı bir çevrenin sunulmaması durumunda hakiki benliği bastıran ve onun daha uysal-pasif olmasına neden olan sahte kendiliğin gelişmesine yol açıldığı ifade edilmiştir. Bu açıdan, Erika’nın bu dönemde sahte kendilik geliştirmiş olma ihtimali mümkün olabilir.
2. ERİKA KOHUT
Giriş bölümünde Erika Kohut’un demografik bilgileri verilmişken bu bölümde, Erika’nın iç dünyası ve kişilerarası ilişkileri incelenecektir. Erika, topluma yansıttığı kişiliği ile mükemmeliyetçi, otoriter ve cinsel arzularını bastırarak öğrencileri ve velileri tarafından hayran olunacak bir profile sahip olduğunu göstermektedir. Birçok sahnede Erika’nın fantezi dünyasını, hiçbir duyguyu hissedemediğini, haz alamadığını, haz alacağı cinsel eylemlerin mazoşist fetişizmi içerdiğini, annesinin telkinleriyle beraber yer yer öğrencileri ile de bir yarış halinde olduğunu, duygusal anlamda donuk ve katı bir öğretmen olduğunu görüntüleyebiliyoruz.
Sosyal öğrenme kuramı, erken yaşlarda gözlemlediğimiz davranışları veya model aldığımız kişilerin tutumlarını taklit etmeye dayanarak öğrendiğimizi ve bu davranış kalıplarını ortaya koyduğumuzu öne sürer. Birçok sahnede Erika’nın annesinin, kendisine yönlendirdiği eleştirel ve katı tutumu, en iyisi olmak ve olmadığı durumlarda bunun bir felaket olacağı, yeterli olmadığı şeklindeki iletişim biçimini Erika’nın da öğrencilerine yansıttığını, onlarla kurduğu ilişkide model aldığı annesi gibi yanaştığını gözlemleyebiliyoruz.
2.1. Çıkarımlar
2.1.1. Levinson Yaşam Yapısı Kuramı
Levinson’un kuramına göre, tıpkı Erika gibi 40’lı yaşlarında yer alan bireylerin psikolojik açıdan doyum verici ve sosyal açıdan değerli bir yaşam sürme arzusunda oldukları, deneyim ve birikimlerini bir sonraki nesle aktararak paylaşma arzusunun olduğu ifade edilmektedir. Bu kuram doğrultusunda baktığımızda, Erika’nın bir piyano öğretmeni olarak kazanımlarını öğrencilerine aktarma arzusunun olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Ancak bu arzusu, kendisinden daha iyi olmalarına tahammül edemeyecek kadar azdır (örneğin, resitale katılacak olan ve iyi performans sergileyen öğrencisinin montunun cebine cam parçaları koyarak parmaklarının kesilmesine ve resitale çıkmasına engel olup onun yerini almasına sebep olması). Çünkü Erika, annesi tarafından en iyisi olma mecburiyeti ile büyütülmüş ve önüne çıkacak her türlü engeli yok edecek bir yapıya bürünmüştür.
Ayrıca, kuramın ilk yetişkinlik çağı evresine baktığımızda yetişkinin yaşaması beklenen aile yaşamı, cinsellik, yaşamdan doyum alma, aile kurma, toplumsal rolleri yerine getirme gibi belirgin özelliklerin Erika’da yaşanmadığını, yaşına rağmen annenin uzantısı şeklinde kaldığı ve ayrışamadığını görmekteyiz.
2.1.2. Erikson Psikososyal Gelişim Kuramı
Erik Erikson’a göre, kişiler çeşitli evrelerde yaşadığı çatışmaların sonunda pozitif veya negatif olacak şekilde kişiliklerinin oluştuğunu ve bu evrelerde bazı görevleri tamamlayarak uyum stratejileri geliştirdiklerini ileri sürer. Erika’nın bulunduğu evreye göre (tam yaşı bilinmemekle beraber) yakınlık ve yalnızlık ile duraksama ve üretkenlik evresinde olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Levinson’un kuramında da belirttiğimiz gibi Erika, psikososyal gelişim kuramındaki yakınlık ve yalnızlık evresinin getirdiği çatışmada romantik ilişkiler ve yakın arkadaşlıklar kuramamış ve bu çatışmada yalnızlık hakim gelmiştir. Duraksama ve üretkenlik evresinde ise kendine bir kariyer geliştirse de aile ve toplumsal alanlarda üretkenlik ve katılım gösterememiştir.
2.1.3. Freud Dürtü Kuramı
Freud’un dürtü kuramına göre, davranışların temelinde ölüm ve yaşam dürtülerinin temel itici güç olduğu ve gelişim perspektifine göre çocuğun tatmin edilmesi gereken arzularının toplumun beklentilerine ters düştüğünde bir çatışma ortaya çıkacağını ileri sürer. Bu doğrultuda, çocuk gelişimine devam edebilmesi için hazzı ötelemeyi ve dürtülerin ortaya çıkmasına karşı çeşitli savunma mekanizmaları geliştirerek dürtüleri boşaltmayı öğrenir. Bu kuram doğrultusunda, filmin ilk sahnesinde yer alan ve eve geç geldiği için annesiyle tartışma yaşayan Erika’nın dayanamayıp annesine saldırması ve fiziksel şiddet göstermesinde id’in (yani bastırdığı duygunun) dışavurumu olduğu ve fetişisttik arzularını piyanoya aktararak süblimasyon savunma mekanizmasının aktif olduğunu gözlemleyebiliriz.
Erika’nın neredeyse aleksitimi diyeceğimiz boyutta bir duygu körlüğünün olduğunu filmdeki birçok sahnede (fiziksel acı çekeceği anlarda, heyecanlanacağı anlarda, zevk alacağı anlarda vs.) tepkisiz kaldığı görülmektedir. Psikanalitik kurama göre, çocuk nesneye yönelik ilgi ve sevgisinde karşılık bulamadığı durumda libidinal enerjiyi egoya döndürerek ikincil narsisizm geliştirir ve dış dünyaya ilgi kaybı, büyüklük sanrıları görülür. Erika’nın açık bir şekilde ikincil narsisizm geliştirdiğini, herhangi bir duygu yaşayacağı anlarda annesi tarafından buna müsaade edilmediğini, duygularının kabul görmediğini, fiziksel şefkat alamadığını, bir duygu patlaması yaşadığında da bunun göz ardı edilip soyutlandırıldığını gözlemleyebiliriz.
Ayrıca psikanalitik kuram, süperego gelişimini babadan gelen yasakların içselleştirilmesiyle meydana geldiğini öne sürer. Erika’nın hayatında düzenli olarak bir arada olduğu ve hatta sağlıklı olan bir baba figürünün olmaması, cinsel kimlik gelişiminde bile otoriter bir annenin baskıcı ve kuralcı dünyasına maruz kalması mazoşist bir cinsel kimliğin gelişimine yol açmış olabilir.
Film boyunca Erika’nın çeşitli fantezilerinin olduğu ve cinsel hazlarını doyurabilmek, bir şey hissedebilmek için toplum tarafından normal karşılanmayan davranışlar sergilediğini gözlemliyoruz (vajinasını jiletlemesi, cinsel birliktelik yaşayan kişileri röntgenleyip idrarını yapması, porno izlemeye gitmesi ve başkasının menisini koklaması vs.). Bu davranışlarında genital dönemde oluşturamadığı cinsel kimliğini belki inşa etmek, belki keşfetme arzusu var iken tedirgin ve korkulu bir şekilde bu keşfi gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Öyle ki, bir erotikshopta karşılaştığı öğrencisi ile derste aralarında geçen sohbette cinselliğe karşı tabularının ve annesinin tutumunu yansıttığını gözlemleyebiliyoruz.
3. WALTER VE ERİKA
Filmde Erika, mühendislik öğrencisi olan ve soylu bir aileden gelen Walter ile bir piyano resitalinde tanışıyor ve o gece, Walter tarafından gösterilen bütün ilgili davranışlara karşı kayıtsız kalarak, müzik konusunda onun bilgisini aşağılıyor ve uzak durmaya çalışıyor. Aralarındaki etkileşimi gözlemleyen annesi tarafından da “bu çocuktan uzak dur, seninle ne işi var gibi” söylemlerin olduğu da gözden kaçmamaktadır. Walter, Erika’nın kişiliğinden ve yeteneğinden çokça etkilemiş olsa gerek ki, mühendisliği bırakarak konservatuar sınavına giriyor ve özellikle Erika’nın öğrencisi olmak için çaba sarf ediyor. Yetenek sınavında tüm akademisyenler tarafından beğeni toplayan ve gerçekten yetenekli olan Walter’a karşı Erika’nın bir direnç gösterdiğini ve “yaşı geçmiş, müziği bir heves olarak görüyor, parçaları alakasız yorumluyor” gibi konservatuara girmemesi adına bahaneler sunsa da Walter konservatuarı kazanıyor ve Erika ile piyano derslerine başlıyor.
İlişkilerindeki en çarpıcı yan, Erika’nın film boyunca Walter’a karşı aşırı soğuk, mesafeli, azarlayıcı, kaçıngan davranış ve tutumlarının olduğudur. Erika, tüm öğrencilerine karşı bu tutumu sergiliyor olsa da, Walter’a karşı davranışlarının daha zorlama ve gizlenmeye yönelik olduğu hissiyatını yaratıyor. Bir önceki bölümde, Erika’nın kişilerarası kurmuş olduğu ilişkide (örneğin, öğrencilerle ilişkisinde) annesiyle oluşturduğu örüntüdeki gibi ilişki örüntüsünün olduğunu gözlemlemiştik. İlişkilerinde tıpkı annesi gibi kendini katı, azarlayan, baskın, üstün yansıtan Erika’ya karşı ezilen, susan, tebrik görmeyen öğrencilerin olduğu aşikardı. Aynı ilişki şeklini de Walter ile kurmaya çalışmış ancak Walter, diğer öğrenciler gibi kaçmak yerine Erika’ya daha da sığınmıştır, ta ki Erika’nın fantezi dünyasını öğrenene kadar.
3.1. Çıkarımlar
3.1.1. Yetişkin Bağlanma Kuramı
Bartholomew ve Horowitz’e göre, bireyler yetişkinlik döneminde geliştirdikleri romantik ve arkadaşlık ilişkilerindeki bağlanmaların temelini bebeklikte bakımverenleri ile oluşturdukları bağlanma stilinden aldıklarını ve geliştirdiklerini ileri sürerler. Yetişkin bağlanmasına yönelik çalışma gerçekleştiren Main ve Goldwyn’in varsayımı da, yetişkinlerin erken dönemde bakımverenleri ile deneyimlediği şeylerin yetişkinlik döneminde yeni deneyimler ile yapılandırdıklarına ve bu eski deneyimleri bastırmaya, yok etmeye ve idealize etmeye yönelik eğilimleri olduğuna varılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu partnerlerle kurdukları ilişkide dört bağlanma türü olduğu sonucuna varmışlardır. Bu kuram çerçevesinde incelediğimizde, ana karakterimiz Erika’nın Walter ile geliştirdiği bağlanmanın kayıtsız bağlanma stilinde olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Kayıtsız bağlanmaya sahip olan kişilerde olumlu bir benlik algısı var iken başkalarına yönelik olumsuz bir algı vardır. Kayıtsız bağlanan kişilerin kolay kolay yakın ilişki kuramadığı, ilişkilerin önemini reddettiği görünmektedir. Çocukluğunda ihtiyaç duyduğu sevgi ve güveni bakımverenden alamayan kişilerin, yetişkinlikte duyulan bu ihtiyacı önemsizleştirmesi ve bağlanmaya uzak durması mümkündür.
Filmde birkaç kez Erika’nın Walter ile birlikte cinsel birliktelik sahnelerinin olduğunu, bu sahnelerden birinde daha duygusal ve yakınlık kurulan bir birleşmede Erika’nın dayanamayıp kusmasını, birlikteliğin orada sonlandırılmasını da kayıtsız bağlanmadan gelen sevgi ve yakınlık ihtiyacını kabul edememesinin dışavurumu olarak yorumlayabiliriz.
3.1.2. Mazoşist Fetişizm
Önceki bölümlerde Erika’nın bastırılan arzularını süblimasyonla ve kendine zarar vererek ortaya çıkarabildiğini tartışmıştık. Bir diğer noktada Erika, toplum tarafından kabul görmeyecek olan bu mazoşist dürtülerini Walter ile tatmin etmeye çalıştığı anlarda bilinenin ve beklenenin aksine, pasif bir kölelik göstermediğini gözlemlemekteyiz. Yani karakter, hiçbir gücü olmadan, sadece itaat ederek ve boyun eğerek gerçekleştirdiği bir cinsel aktivite örüntüsü yaratmamaktadır. Daha önce hiç kimseye güvenmeyen ve iç dünyasını açmayan Erika’nın, bağlanmak ve dövülmek gibi arzularını ve yine bunların nerede ve nasıl gerçekleşeceğini kendi çizdiği sınırlar içerisinde ifade ederek öğrencisi Walter’a açmış ve birlikte olmak istemiştir.
Bu örüntüye baktığımızda, yine annesinin Erika’ya yaklaştığı gibi Walter’a birliktelikleriyle ilgili kurallar ve sınırlar çizerek teslim olabileceğini iletmiştir (yani, örüntünün devamını gözlemleyebiliyoruz). Belki de Erika’nın çocukluktan beri gördüğünü tahmin ettiğimiz aşağılanma, iteklenme, kısıtlanma, temas edilmemenin onda oluşturduğu sevgi ifadesi ve bilinirlik hissini Walter’la yaşamak için bulduğu bir yöntemdir bu. Ayrıca nesne ilişkisi bakımından incelediğimizde, annesi yerine onu yönlendirecek ve kısıtlayacak yeni nesne için Walter’ı seçtiğini görebiliriz.
Ancak beklenen olmamış ve Erika’nın bu talepleri karşısında iğrenen Walter’ın uzaklaşması söz konusu olmuştur. Erika’nın annesiyle gerçekleştirdiği ve izlediğim sahne dışında ikinci kez acı çektiği ve yıkıldığını gördüğümüz sahne tam olarak burasıdır. Walter’dan özür dileyerek ve yalvararak onun istediği şekilde bir birliktelik yaşayacağını ifade etmiş, ancak mazoşist bir örüntü oluşturmadan gerçekleştirdikleri o birliktelikte de kusmuştur. Aslında hikayenin bu kısmında, daha öncesinde annesinin tutum ve davranışlarını yansıtan Erika’nın yeniden kendine döndüğünü ve annesiyle tartışmalarından sonra gösterdiği davranışları (özür dilemek, barışmak için yanaşmak, sarılmaya çalışmak vs.) Walter’a da gösterdiğini gözlemlememi sağlamıştır.
Hikayenin sonunda, Walter tarafından (yazdığı mektupta betimlediği gibi) tecavüz edilen Erika’nın, olayın ardından Walter tarafından görmezden gelinmesi ve uzaklaşmaları söz konusu olmuştur. Erika’nın bu noktada arzularıyla ilgili kafası karışmış görünse de, kalbine bir bıçak saplayarak bu karmaşıklığa son vermek istediği aşikardır.
Kaynakça
Altay, A. (2023). Psikanalitik kuram ışığında the piano teacher filmi çözümlemesi. Kadrajaltı. https://www.kadrajalti.com/2023/09/22/psikanalitik-kuram-isiginda-the-piano-teacher-filmi-cozumlemesi/
Cenk, E. (2021, Ocak). The piano teacher: Psikanaliz ışığında bir i̇nceleme. theMagger. https://www.themagger.com/the-piano-teacher-film-inceleme
Güneş, V. Ş. (2021, Ekim). Film analizi: The piano teacher. Mona Psikoloji. https://www.monapsikoloji.com/film-analizi-the-piano-teacher-la-pianiste/
Hayes, B. (2017, Mayıs). Psikoseksüel bir başyapıt: Piyano öğretmeni (Çev. S. Ayan). Düşünbil Portal. https://dusunbil.com/psikoseksuel-bir-basyapit-piyano-ogretmeni/#google_vignette
Comments